Mahmut, Derya’yı gördüğünde çizgi film karakteri gibi ayaklarını yere sürtüp ani bir fren yaparak durdu.
“Ananı sikeyimmmm, her gördüğümde daha güzel oluyon ha Derya”
Mahmut, zaten çizgi film karakteri gibi bir şeydi. Kısa boylu, kara kuru, esmer, sıska ve kemikliydi. Saçları her zaman kısa kesimdi. Top gibi yuvarlak kafasının arkasına iki tane büyük yarık izi vardı. Mahmut, mahalle bakkalı Halim’in oğluydu. Çok arsızdı, başını belaya sokmakta çok iyiydi ama hiçbir zaman ders almazdı. Babasıyla arası her zaman bozuktu, mahallede çoğu insanın tanıdığı ama 5 lira emanet etmeyecekleri kadar fırlama birisiydi. Derya, mahalleye taşındığı ilk gün arabaya koşup eşyaları yerleştirmelerine yardımcı olmuştu. Derya onu her zaman komik ve eğlenceli buluyordu ama hiçbir zaman da çok ciddiye almıyordu. Mahmut’un tipi bile tek başına ciddiye alınmamak için yeterliydi.
Derya, Mahmut’a hafifçe kıkırdadı. “Teşekkürler Mahmutcuğum… Nereye koşuyorsun böyle sabah sabah”
Mahmut, Derya’ya doğru birkaç adım attı. Gözleri elbisesinden fırlamak isteyen kocaman memelerindeydi.
“Amına koduğumun çocuğunu vuracam bir gün, sırf seni bir daha göremem diye vurmuyorum he hıhıhhhuhhhu”
Mahmut bunu söylerken bir anlığına Derya’nın yüzüne baksa da gözleri hala Derya’nın büyük memelerindeydi.
Derya, Mahmut’un kimden bahsettiğini biliyordu. Bıkkın ama sevecen bir ses tonuyla konuştu. “Babanla mı tartıştın yine”
“Sabah sabah arkamdan sandalye fırlattı oç! ‘Okula git’ diyo, ulan para ver o zaman dedim, ‘para yok sana, it’ dedi! İt dedi lan, var ya orda bi kan beynime sıçradı, az daha dalıyodum şerefsize!”
Mahmut kendini olduğundan daha sinirli göstermeye çalışarak aklınca Derya’yı etkilemeye çalışıyordu. Cebinden bir sigara çıkarıp yaktı.
“Bak vallahi yakıcam lan o dükkânı, yeminle tutuşturucam, en son o olcak bak, oynama benimle diyorum mal mal suratıma bağırıyor”
Mahmut konuşurken arada bir Derya’ya odaklanıp anlattıklarına Derya’nın verdiği tepkiyi ölçmeye çalışıyordu.
Derya kollarını göğsünde birleştirip Mahmut’u dinledi. Kolları memelerini sıkıştırdığı için dekoltesi çok daha geniş görünüyordu.
Derya, tek kaşını hafifçe kaldırıp Mahmut’a doğru süzüldü, aralarındaki mesafeyi yavaşça kapattı. Sesini yumuşatıp dudaklarının köşesini hafifçe yukarı kıvırdı.
“Mahmut bence üzme babanı… Ona çok borcum var biliyorsun. Sinirlenirse erken ister, ben de ödeyemem…”
Gözlerini hafifçe kısmış, alaycı ama baştan çıkarıcı bir şekilde Mahmut’un gözlerinin içine bakıyordu.
Derya’nın bu küçük hareketleri bile Mahmut’un başını döndürmeye yetti. “Ulan nasıl bir karısın sen ha…. Hahaha,” Mahmut, Deryayı tepeden tırnağa süzdü. Dilini dişlerinin arasına ittip hafifçe şapırdattı. “Sanki tanımıyorsun orospu evladını, gir iki salın dükkanda veresiye defterini yer amk çocuğu… Ama beni böyle kandıramazsın he haberin olsun” Mahmut bunu söylerken elini kaldırıp Derya’nın belinin üstüne koydu. “O dükkana öyle gir… Seni…. Neyse….”
Derya, başını eğdiğinde Mahmut’un kısacık şortunun içinde sertleşmiş sikini gördü ama bunun hakkında hiç bir şey söylemeden gülümsedi. Elini uzatıp Mahmut’un ağzındaki sigarayı çekti, ağzına götürdü ve küçük bir duman aldı. “Senin hayal dünyan çok geniş haha” sigarayı yere attı ve Mahmut’un başını hafifçe okşadı. Onu hiç ciddiye almadığını ve tüm bunlara onu ciddiye almadığı ama yine de bu oyunu eğlenceli bulduğu için katlandığını göstermek istiyordu.
Derya, Mahmut’u arkasında bırakıp yürümeye devam etti.
Derya iş yerindeyken mahalle yaşamına kaldığı yerden devam ediyordu. Yine de Derya’nın adı her fırsatta ortaya çıkıyordu. Derya’yı görenler giyindiği daracık siyah elbisenin içinde salınarak yürümesini, tatlı gülümsemesini ve muhteşem güzelliğini aklından çıkarmıyordu.
Öğlen saatlerinde Tolga uyanmıştı. Ayağında salon terlikleri, dağınık saçları, kirli sakallı yüzü, bol tişörtü ve pijamasıyla tam olarak berbat görünüyordu. Kimse bu adamın Derya’nın kocası olduğuna inanmazdı. Tolga ellerini pijamasının cebine koymuş başını öne eğmiş halde yavaşça yürüyüp mahalle bakkalına doğru yürüdü. Sokakta Tolga’yı görenler ona dalga geçerek, kıskanarak, aşağılayarak bakıyordu ama hepsinin ortak düşüncesi Derya’nın böyle bir adamla ne işi olduğuydu…
Bakkala doğru yürürken birkaç saat önce Derya’yı kahvaltı için dükkana davet eden Remzi bu sefer de Tolga ile konuşmak için dışarı çıktı. Tolga ile alay ettiği her halinden belliydi.
Remzi 55 yaşlarında ortalama boylu başının tepesi kel sakalsız, tombul yüzlü bıyıklı bir adamdı. Evli olmasına rağmen sık sık pavyona gider kazandığı paraları pavyonda yerdi. En büyük hobisi sokaktan geçen kadınları kesmekti. Eline geçirse en yakın arkadaşının, komşusunun bile karısını kızını sikecek bir adamdı. Bilerek ve isteyerek mahalleden tanıdığı kadınlarla sohbet etmeye, yardım etmeye çalışır onlara her zaman iyi görünmek isterdi. Ağzından sigarayı düşürmez, küfürbaz ve ahlaksız bir adamdı.
Tolga dükkanın önünden geçerken kapıya çıktı ve tolga’ya seslenmeden onun duyabileceği bir şekilde konuştu.
“Derya kızımız salladı yine mahalleyi, Allah sahibine bağışlasın”
Tolga bir an duraklayıp Remzi’ye baktı ve onun suratındaki pis gülümsemeyi gördü.
“Anlamadım abi, bana mı dedin”
“Yok Tolga kardeşim, konuşuyordum öyle… Senlik bir şey yok… Derya kızımızın sabah sabah bize yaptığı iyiliği düşünüyordum. Bizi bir silkeledi, uyandırdı sağolsun, aklımızı başımızdan aldı sabah sabah daha kendimize gelemedik onu diyordum heheh”
“Anlamadım abi ne demek istiyorsun”
“Derya söylemişti anlaman biraz kıt diye ama ahahaha” Remzi, elini kendisinden çok hzun olan Tolga’nın omzuna uzattıp dostça birkaç kere vurdu. “Böyle giyiniyor Derya kızımız su gibi akıp geçiyor dükkanın önünden maşallah… Akşam evdekine ekmek veresim gelmiyor vallah hehehe”
Tolga ne diyeceğini bilmeden kısa bir süre bekledi “Hehehe… Sen de çok şakacısın Remzi abi”
“Şaka tabi canım… Derya bizim kızımız… Hepimiz çok seviyoruz onu… Özellikle ben bir ayrı seviyorum, nasıl severim varya onu bir bilsen ama nasibimize düşen vitrin önü seyirlik işte hehe”
Tolga sadece gitmek ve bu adamdan kurtulmak istiyordu. “Benim işim var abi sonra görüşürüz”
“Tabii tabi.. git işini hallet, hanımı iyi tut ha.. aman kaçırma bak elinden hehehe”
Tolga uzaklaşırken Remzi fısıldadı. “Amına koduğumun sünepesi”
Tolga, Hilmi’nin bakkal dükkanına girdiğinde içeride Hilmi’den başka kimse yoktu. Burası mahalledeki tek bakkaldı ama yine de oldukça küçük, dar ve karanlıktı. İçeride her şey darmadağın şekilde duruyordu. Hilmi’den başkası neyin nerede olduğunu asla bulamazdı. Hilmi içecek dolaplarının fişlerini takmıyordu, faturalardan bu şekilde tasarruf ediyordu bu yüzden asla soğuk içecek bulunmazdı.
Tolga içeri girdiğinde Hilmi hala kendi kendine oğlu Mahmut’a saydırıyordu. Tolga’yı görünce sessizleşti ve hiçbir şey söylemeden yüzüne baktı.
“Ekmek alacaktım abi”
“Ulan he bu saatte mi kalktin? Öğlen oldu, öğlen! Vallah senin de akıl yok, vallaha bizim oğlan da aynı he! Geceye kadar it gibi sokaklarda dolanir, okula gitmez, çalışmaz, sabah da kalkmaz! Hele bu sabah tuttum yakasından, attım dışarı! Dedim, ‘kalk okula git la!’ Gitmem deyi! Dedim, ‘hadi bari dükkânı aç, işe yara!’ Açmam deyi! Dedim, ‘he valla siktir git o zaman, evimden de dükkândan da! Git da bir yerde eşek gibi sürt! Şimdi kesin bir yerlerde bir bok yiyor, he ne alacan ekmek mi? 1 tane, tamam”
Tolga pijamasının cebinden bozuklukları çıkarıp tezgahın üstüne koydu başka bir şey söylemeden dükkandan çıkıp eve doğru yürüdü.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.