Yıllardan beri it gibi çalışırım, adım Hasan. İlk traktörün üstüne bindiğimde ayaklarım gaz pedalina bile yetişmezdi.zorunlu eğitim olmasaydı eğer okumazdim bile.kalabalik bir sülaleydik. Köyün nüfusunun 4te1i bizim aileydi.Dedem tüm herseyim sahibiydi, alavereci bir adamdı. İt gibi çalıştırır, duygu yoksunu bencil bir herifti. İlla ki içinde iyi bir huy vardır diye düşünebilirsiniz ama zerre yoktu.Ama bir ayağı Çukurdaydı ve herkes ölmesini bekliyordu. Babamlar 3 kardesti ve babam tek erkekti. O yüzden en çok ezilen o olmuştu, halamlarin kocaları ise zengin diye onlarla evlenmişti. Afedersiniz dedem ağızlarına siçsa elinize sağlık baba derlerdi öyle yalaka insanlardi.Benimde 1 ablam vardı. Babam fevri bir insandı ama kalender biriydi. Dedem Raşitin tam tersi bir dürüstlüğü vardı.
Bir gün babam annemin de gazına gelip dedem ile konuştu, artık malları paylaştırmasi gerektiğini, en çok kendisinin çalıştığını ve hak ettiği tarlaları ölmeden evvel pay etmesi gerektiğini söyledi. Eğer ölürse ve mallar ortada kalırsa kardeşler arasında kavga çıkacağını söyledi ama dedem iyice aksi bir insana dönüştüğü için bu söylediklerine alındı ve sen benim ölümümü mü bekliyorsun şerefsiz dedi. Aralarında iyice tartışma artınca babam da senin malını mülkünü sikerim diyip yanında gitti.Eniştelerim de fırsat bilip dedemi yalayıp yuttular.Dedemle babam bir daha barışmadı ama dedem son kozunu oynamıştı.Aradan 2 ay geçmişti ki dedemin vefat haberini aldık, küs ölmüştü babama ama babam yine de babamdır diyerek mezarına vs hepsine gitti koşturdu. Aradan 1 gün geçmişti ki, bir avukat dedemin evine geldi ve bizi cagirdilar biz de gittik. Tüm sülale ordaydi. Dedem ölmeden evvel mirasını paylaştırmıştı.Babam ile kavga etmese belki de öylece gidecekti. Biz de bir umut kime neresi kalmış dinlemeye başladık. En sona bize geldi. Dedem şerefsizi, babamın bunca yıl çalışmasına göz yummuştu ve köyümüze en uzak hatta artık kimsenin bile yaşamadığı dağ köyünden tarla bırakmıştı. Öyle ise yaramaz bir yerdi ki orası, orda kalanlar orayı terk etmiş, derme çatma eski evlerin olduğu ve kimsenin yaşamadığı uzak bir dağ köyüydü. Tarlaları verimsiz, yakınlarında sulama kanalının olmadığı, taşlık tarlalardan oluşan bir yerdi. Sözde M2 olarak daha fazla yer bırakmıştı ama en ekilir ne biçilirdi. Durduğumuz evi bile bize bırakmamıştı. Annem Figen ağlamaya başladı, ablam Zehra ise üzgündü ama annemi teselli ediyordu. Babam hiddetli bir şekilde herkese kufrederek evden çıkıp gitti. Bende annemleri alıp eve götürdüm. Ne olacak ne yapacağız diye düşünüyorduk, resmen bir gecede fakir kalmıştık.
Babam geldi, biraz sakindi ama hala içinde sinir olduğunu görebiliyordum. Oturdu ve bana döndü. Babam- Sence ne yaparız artık oğlum? Ben- Biliyorum oraları baba ben, bir kaç defa gittim ve orda ot bile yetişmez. Babam- Bende biliyorum da biz ne yaparız ederiz işin içinden çıkamadım. Ben-Sen tasalanma baba, gideriz oraya ne çıkarsa bereket deriz. Seninde benimde gücümüz kuvvetimiz yerinde. Altından kalkarız her türlü. Babam- bende bunu duymayı bekliyordum oğlum. Annem- Saçmalamayın, oradaki evler bile 40 yıllık.Tarlaları verimli olsa baban bırakırmiydi bize. Gelin biz şehre gidelim orda bir iş buluruz hepimiz çalışırız. Babam- Saçma sapan konuşma ben burayı bırakmam ve hepsindende alırım intikamımı.
Bir süre daha aramızda konuştuk ama babamın kararı netti. 3 gün içinde neyimiz var neyimiz yok alıp taşınmıştık. Ablam annem çok üzgündü bizde üzgündük ama belli etmiyorduk. Ben eskisinden daha sorumlu davranıyordum ve hiç şikayet etmiyordum.Tum sülale ile de aramız bozulmuş kimseyle konuşmuyorduk.3 ev ve eski bir ahir vardı. Evlerde çok kötüydü eskiydi. Sadece 1 ay oraları temizlemek ve tadilat etmekle uğraştık. Elektirk yoktu ama babam bir yolunu bulmuş kaçak çekmişti. Evlerde artık babamındi ama baksan 5 para etmezdi. Bende gece gündüz çalışıyordum babam hep para biriktiren birisi olduğu için parasal sorun başlarda hiç cekmedik çünkü her işi kendimiz yapıyorduk. Ben taşlı tarlaları tesviye ediyor, taşları İnanılmaz bir zorluğu vardı ve sezon yeni bitmişti. Kış geliyordu ve bulunduğumuz köy dağ köyü olduğu için çok soğuk oluyordu. Toprak sertleşmişti artık. Ama yüzde 80i taşlardan arındırılmışti ama parada kalmamıştı. Su henüz bulamamıştık. Küçük bir kuyudan idare ediyorduk ama bize tarlalar için fazlası gerekiyordu. Resmen çağ olarak 100 sene geriye dönmüştük.
Tadilat ettiğimiz ev bilerek en küçüğünü seçmiştik iki göz odası vardı. Yakıttan tasarruf etmek zorundaydık ve kışı en az masrafla kapatmalıydik. Bunları anlatırken aslında ailemden bahsetmeliyim size. Babam Mustafa 47 yaşında diri bir adamdır. Orta boylu, güneşte calismaktan vücudu kavruk ve doğal olarak güçlü eli nasırlı bir adam. Annem Figen ise ondan 10 yaş küçük erken yaşta daha gözünü açmadan zamanında evlenmiş. Son derece sadık bir kadın.Onun da ömrü çalışmakla geçmiş birisi olduğu icin, çapa yapmaktan omuzları genişti.Babamdan az kısa balık etli birisi. Babamın aksine beyaz tenli,hafif oval çenesi olan yeşil gözlü bir kadın. Fiziği yaşıtlarını kıskandıracak kadar mükemmel. Güçlü kalın bacakları olan, geniş kalçalı birisi. Ablam Zehra ise gozlerini annemden almıştı. Çok narin, çok zarif bir çiçek gibi yüzü vardı. Elf gibi bir yüze sahipti diyebilirim. Heyecanlı ama bir o kadar otoriter birisiydi. Üstünden çıkarmadığı şalvarı ona çok yakışıyordu. Annem gibi onunda kalçası genişti ama göğüsleri portakal kadardı.
İki göz bir ev, tuvaleti bahçede olan, derme çatma bir banyosu olan evde yaşamaya başladık. Kış gelmişti ve ilk karı biz görmüştük. Yapacak birşey yoktu. Elimi kaldirsam tavana değiyordu ve ben uzun boylu birisi degildim. Babamın küçük hali gibiydim. Herşeye rağmen mücadele bizi bir arada tutuyordu. Kimse şikayet etmiyor ve tek görevi tekrar ayağa kalkmamız olduğunu biliyordu. Paramız suyunu çekmişti. Bu hikayeyi farklı kılan şeyler işte o günden sonra yaşanmaya başlamıştı. Ben ablamla beraber salonda yatıyordum, iki tahtadan cekyati kendimize yatak yapmıştık annem ve babam ise dibimizdeki küçücük odada kalıyordu. Ablam benden 1 yaştan biraz fazla büyüktü. Üstümüzü değiştirirken arkamızı birbirimize dönüyorduk. Tuvalete dışarıya onu ben çıkarıyordum çünkü civarda bazen kurtlar olabiliyordu. Zaten elektrik zar zor geliyordu. Kimi zaman ise hiç olmuyordu. Ev küçüktü ve bir soba vardı. Annemler yatmadan önce mecbur içerisi de ısınsın diye kapılarını açık bırakıyorlardı. Son paramız ile de 5 inek almıştık ki, bizi son derece zorluyordu. Bir gece yine elektrik yoktu, sobaya son meşe odununu da atmıştık ve saat çok erkendi. Hava kararmıştı ve yapacak birşey yoktu. Babamlar odalarına gectiler ve kapıyı yine açık bıraktılar. Bizde ablamla biraz sohbet ettik ve uyumaya koyulduk. Ama saat çok erkendi ve bir türlü uyuyamıyordum. Ne kadar etrafımda döndüm bilmiyorum ama daha sonra bir ses duydum. ‘Ihhhh’ diye bir ses. Gözlerimi hafif araladım ve kulaklarımı dikip dinlemeye çalıştım. 5 saniye sonra bir daha ‘Ihhhh’ sesini işittim. Başımı kaldırdım ablam üzerine yorganı çekmis uyuyordu. Heyecanlanmıştım düşündüğüm şey mi diye aklımda sora işaretleri vardı. Bir cesaret ile sessizce üzerindeki yorganı kaldırdım ve emekleyerek kapıya yaklaştım. Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Başımı içeriye doğru sessizce uzattım. Sobanın ışığı oraya yetişmediği için birşey belli olmuyordu ama dışardaki ayın belli belirsiz ışığı sayesinde secebiliyordum. Babam yatakta yorganı tamamen üstüne almıştı ve annem Altındaydı. Biz duymayalim diye sessizce ilişkiye giryorlardı. Annemde bu yüzden bazen ‘ıhhh’ sesi çıkarıyordu. Net birşey goremesem de sikim kalkmıştı. Daha fazla izlemeye cesaret edemedim ve sürünerek yatağıma geri döndüm. İstemsiz azmistim ve bu durum beni çok utandırmıştı. Ama dayanamadım ve 31 çektim. O günden sonra artık bakışlarım tavrim değişmeye başlamıştı.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.